14 Kasım 2009 Cumartesi

Yazmak Lazımdı, Yazmasak Olmazdı Çünkü

Bir yazı bir insanın hayatını değiştirebilir mi? Bir anlık haz, birkaç güzel hayalden öteye gidebilir mi sayfalar dolusu sözcükler?... Kendimi neden kelimelerin o amansız oyununa bıraktığımı hep sormuşumdur kendime… Hayatta imrendiğim, kırıldığım ve hayalini kurduğum bir çok şeyi, en çok da nefretimi, beni üzen ve sevindiren her olaydan, üzerimden geçen her sevdadan, bir akşamüstü yüzümü yalayan rüzgardan sonra alıp kalemi elime neden yazdığımı bile bilmeden bir beyaz kağıt boşluğuna bürünüyordu yalnızlığım. Gerçekten neden yazıyordum? Hep hayalini kurduğum ama yaşayamadığım bir hayat için yazıyordum. Söylemek isteyip söyleyemediğim onca şeye… Aşık olduğum ama konuşamadığım, beni sevmeyen o güzel yüzlü kızlara yazıyordum… Kendime bile itiraf etmekte zorlandığım korkunç nefretlere, insanoğlunun o acımasız kötülüğüne… Kimsesiz benliğimin en hoyrat gecelerinde, saklandığım karanlıktan beni kurtarıyor, gözyaşlarımı siliyordu. Asla gerçekleşmeyecek umutlarımın zavallığında beni sarıyor, kulağıma fısıldadığı sevgi sözcükleriyle beni yeniden hayata döndürüyordu yazı. Yaşanmışlık sandığım onca şeyin gölgesinde, acıdığım ve yabancılaştığım o yaban kalabalığa bir başkaldırıştı aslında yazdığım her satır. Daha çocukluk çağımda başlayan suçluluğun dışa vurumu, onlar gibi olmadığım için beni oyuna almayan komşu çocuklarına küfürdü belkide. Alay etmediğim için hep alay edilen bir çocukluktan, sevgisiz ve kimsesiz bir ölüme uzanan amansız bir yoldu yazılarımın adı. Neden ağladığımı bile bilmeden, ıslak yastığımda tuzlu gözyaşlarımı yutmamdı. Bir an olsun kimsesizliğimi örten, kendi kendime söylediğim bir yalandı. Bana istediğim herşeyi söylüyordu yazı… Bu hayatta duymak istediğim bütün sevgi sözlerini,yaşamak istediğim onca imkansız duyguyu... Onu istediğim gibi yönlendiriyor, şekilden şekile sokuyor, bu hayatta tatmak istediğim ne varsa yazılarıma katıyordum… Kendi kendine konuşmaktı yazı. Zavallı hayallerimin asla olmayacaklarını bilerek, kurallarını kendimin koyduğu bir oyuna inanmaktı yazı yazmak benim için. Anne ve babamın mutlu olma ihtimaliydi. Yaşanılan her ihanete karşı inadına yaşamaktı, buna inanmadığım halde. Kendini kandırmaktı yani. Babamın bana anlatamadığı o masalları bir gün anlatma fikriydi. Ve benim ona söyleyemediğim onca şeyi söyleme cesareti, onun bunları dinlerken ki gözleriydi. Yaşamanın ta kendisiydi yazı. Yazmak lazımdı çünkü. Varolmanın acısıyla, kederin yüzsüzlüğüyle, gururun kibirliliğiyle… Kusmak istediğim bir hayatın nefretle olan yasak aşkıydı yazmak benim için. Kalabalıkların içinde dolaşmaktı. ‘‘Keşke’’li cümleler kurmaktı. Her sabah gördüğüm o esmer simitçinin hayatını düşünmekti. İnsanları, küçük ve saçma hesapları, kuralları ve bir çok şeyi silip atmaktı bir anda. Biyerlerde unutulmuş masumiyetlerdi yazmak.

Yazmak lazımdı çünkü. Yazacak çok şey vardı. Soğuk Aralık akşamlarında yıldızların denizle buluşmasından, banklarda öpüşen sevgililere kadar. Anlamını yitirmiş cümlelerden, intihar eden bir katile kadar… Yazmak lazımdı, yazmasak olmazdı. Yazmadık, oldu aslında. Ama biz yazmaya devam ettik. Cümlelerin buğusunda, akıp giden kirli zamana dair ne varsa yazdık. Yazıyorum çünkü, kimsesiz ve zavallı yalnızlığımı, yüzümde taşıdığım o ağır hasreti ve acıyı anca böyle unutuyorum. Acıyorum kendime ve insanlığa neden olduğunu bilmeden, işte bu yüzden… Bu dünyaya geldiğim için yazıyorum. Korktuğum için, herkesten, kendimden en çok. Yaşamanın unutulmuşluğunda, zorunlu sevmelere… Kendi kendini tokatlayan bir deli için yazıyorum. Kimse yazdığımı bilmesin diye yazıyorum. Soğuk ve yıldızlı gecelerden geriye bir şeyler kalsın diye. Beni sevmeyen yüzlere nasıl taptığımı yazıyorum. Hiç duymadığım sevda şiirlerini bana okuyacak, omzuna başımı koyup ağlayacağım kimse olmadığı için yazıdan başka, yazıyorum… Yazıyorum çünkü; yabancıyım bu hayata, kendime, ve daha sayamadığım bir çok nefrete… Yazmak lazımdı, yazmasak olmazdı çünkü…

Emre Örs

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder